Türkiye ile ABD arasındaki S-400 gerginliği ya da İstanbul seçiminin yenilenmesi gibi siyasi gelişmeler Türkiye’deki yabancı yatırımcıların tavrını nasıl etkiliyor?
Gazeteci Murat Sabuncu’nun Deutsche Welle Türkçe’de yer alan analizi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bayram namazı çıkışında hem içeride hem dışarıda yakından takip edilen iki konu hakkındaki görüşlerini iletti. S-400’lerde geri adım atılmayacağını söyledi. Yüksek Seçim Kurulu’nun önceki gün verdiği “soruşturma geçiren ilçe seçim kurulu başkanları ve seçim müdürlerinin tekrar görev alabilecekleri” kararına ilişkin olarak da “Orada zannediyorum bir yanlış anlaşılma var. Bir defa netleşmiş değil” dedi.
Bu iki konudaki gelişmeler Türkiye’nin önümüzdeki yıllarının hem siyasi hem ekonomik olarak ne yöne doğru gideceğinin de bir göstergesi olarak kabul ediliyor. İçeride tartışıldığı kadar dünyada da izleniyor. Bir süredir Türkiye’ye para getiren yabancı fonların üst düzey yöneticilerinin ziyaretleri sıklaştı. İş dünyasından siyasi analistlere, ekonomistlere hatta bir dönem AKP içinde yer almış eski siyasetçilere giderek aynı soruları soruyorlar. S-400’ler konusunda karar gerçekten kesin mi, İstanbul seçimleri ne olacak?
Ziyaret ettikleri kaynaklarımdan birisi “S-400’leri Batı’dan kopmaya yönelik ciddi bir adım olarak algılıyorlar. Hala kuvvetle vazgeçilebileceğini ya da ara formül bulunacağını düşünüyorlar, aksi takdirde gelen paranın kendisinde ya da faizinde büyük sorunlar yaşanabileceğinden bahsediyorlar” diye konuştu. Fonların çoğunun bu görüşte olduğunu “akbaba” olarak nitelendirilebilecek sayısı kısıtlı birkaçının “çok yüksek faizle para satarız” diye ellerini ovuşturduğunu ekledi. İptal edilen seçimlerle ilgili de “yenisinin sağlıklı yapılacağı ya da yeni bir iptalin olmayacağının garantisi ne” sorusunu yönelttiklerini kaydetti.
Zaman zaman “ülkenin tercihlerinden bu yabancı fonlara ne?” sorusu yöneltiliyor. Bu fonlar borçlarını tahsil edebildiği müddetçe bu soru meşru bir sorudur. AKP 2002 yılında iktidara geldiğinden beri neredeyse tamamını ABD ve Avrupalı fonlardan aldığı kredilerle (borçlarla) ülkeyi “büyüttü”…Devletin de özel sektörün de borcu hayli yüksek ve ülkenin başta büyük şirketleri içeride-dışarıda borçlarını yeniden yapılandırmaya çalışıyor.
Merkez Bankası İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine göre özel sektörün yılın ilk çeyreği itibariyle durumu şu: (sitesinden aynen aktarıyorum)
Mart sonu itibarıyla, özel sektörün yurtdışından sağladığı kredi borcu gelişmeleri incelendiğinde, 2018 yıl sonuna göre uzun vadeli kredi borcunun 127 milyon ABD doları artarak 210,2 milyar ABD doları olduğu gözlemlenmektedir.
Şimdi aynı siteden bu borçların nereden alındığına bakalım. 210,2 milyar dolar civarındaki bu borçların 102 milyar doları Avrupa ülkelerinden, 20 milyar doları ABD’den alınmış. Rusya’ya borç (Avrupa içinde sayılıyor) 1 milyar dolar civarında. S-400’lerin alımıyla oluşabilecek “olumsuz havada” kurdaki olası etkilenme zaten borçlarını çevirmekte zorlanan özel sektörü daha da büyük bir sıkıntıya sokabilir. İktidarın ve ekonomi yönetiminin yeni borç kaynakları yaratma ya da yüksek faizle borç bulma konusunda hazırlıkları var mı belirsiz. Peki S-400’lerin alımının Türkiye’nin askeri pozisyonunu nasıl etkileyeceği ya da oluşacak yeni duruma bir hazırlık var mı? Türkiye 1951 yılının Eylül ayında NATO’ya kabul edildi. 18 Şubat 1952’de 5886 sayılı yasa ile TBMM NATO anlaşmasını onayladı. O günden beri de silah envanteri doğal olarak NATO çoğunlukla da ABD uyumlu.
Türkiye’nin kara gücündeki ana başlıklardaki durumu şöyle:
Türkiye’nin toplam 2435 tankı var. Bunların ülkelere göre dağılımı şöyle:
M60 Patton: 932 (ABD), M48 Patton: 758 (ABD), Leopard 1 ve 2: 741 (Almanya), Altay: 4 (Türkiye)
1087 tane kundağı motorlu topçu sistemine sahip:
M52 T: 362 (ABD), M110: 280 (ABD), M44T : 219 (ABD), M107: 164 (ABD), M108T: 36 (ABD), T 155: 26 (Türkiye)
Zırhlı araç ve çok namlulu roketatar sistemlerinde Türkiye üretimin yarısını yerlileştirmiş durumda. 7947 zırhlı aracın 3124’ü ABD, 4288’I yerli yapım. Bu kategoride 535 adet Rus yapımı BTR 80 var. Çok namlulularda da 330 Türkiye’de üretilmiş, 132 ABD menşeyli.
Denizdeki durumu ise şu.
16 Fırkateyn’in 8’i ABD yapımı. (Gabya Sınıfı). Geri kalan 8 Türkiye Almanya ortak yapımı. (Yavuz ve Barbaros sınıfı).
Hafif savaş gemileri ve denizaltılarının tamamı yerli yapım.
Çok fonksiyonlu savaş uçakları da ABD yapımı:
F16: 49 tane ABD.
Bombardıman uçaklarında durum aynı.
F-4 Phantom: 245 ABD.
606 helikopterin 534’ü ABD yapımı. Bu kategoride 17 Rus yapımı (Mİ-17) helikopter de bulunmakta. (Detaylı bilgi ve ülke karşılaştırmaları için Armedforces.eu)
S-400’lerin teslim alınması konuşulduğunda Türkiye’nin riskleri “F-35 programından dışlanma ve ABD Kongresi’nin Ağustos 2017’de çıkardığı ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası (CAATSA) kapsamına alınacağı şeklinde sıralanıyor. Elbette ikisi de ülke için zorluklar taşıyor. Ancak neredeyse tamamı NATO-ABD üretimi savunma sanayinin ne olacağı hiç tartışılmıyor.
Bir dönem devletin en üst yönetim makamlarında birinde yer almış şimdi Erdoğan ile mesafeli bir siyasetçi durumu şöyle özetliyor:
“Türkiye egemen bir ülke olarak istediği kararı alır’ deniyor. İyi de bunun egemenlikle ne ilgisi var. Bu bir silah envanteri işi. Sizin envanterinizin neredeyse tamamı NATO’dan. Türkiye’de ve başka ülkelerde radar sistemleriniz var. Bu radarlar ile bu silah ya da Rusya’dan alabileceğinizi söylediğiniz uçaklar nasıl entegre olacak? Tabii bunu ülkede tartışacak/anlatacak kimsenin kalmaması da ayrıca vahim bir durum.”
Şimdi herkesin gözü 28 Haziran’da Tokyo’da başlayacak G-20 liderler zirvesinde. Erdoğan ile Trump’ın burada görüşebileceği bilgileri yansıyor. 29 Mayıs’ta iki liderin telefon konuşması sonrasında S-400’ler konusunda en azından 23 Haziran seçimleri geçene kadar ABD’nin Türkiye’yi “sıkıştırmayabileceği” konuşuluyor. Peki ya sonrası? Elimde en azından bir grup yabancı yatırımcının yanıtı-tahmini var, tekrarlıyorum: S-400’lerden vazgeçilecek ya da bir ara formül bulunacak.