Bilim insanları James Webb Uzay Teleskobu’nun (JWST) gözlemlerinin, geniş çapta kabul gören kütleçekim ve karanlık madde teorilerine alternatif bir teoriyi desteklediğini savunuyor.
Pek çok bilim insanının kabul ettiği Lambda-CDM modeline göre, yaklaşık 13,8 milyar yıl önce oluşan evrenin ilk dönemlerinde galaksiler karanlık maddenin etkisiyle meydana geldi.
Karanlık madde; ışığı yaymadığı, emmediği ve yansıtmadığı için gözlemlenemediği ve sadece yarattığı kütleçekim etkisiyle saptanabildiği öne sürülen bir madde türü.
Lambda-CDM modelinde, evrenin bebeklik döneminde bu maddenin kütleçekim kuvvetinin galaksileri şekillendirdiği kabul ediliyor. Modelin destekçileri, galaksilerin farklı boyut ve şekillerinin karanlık maddeyle açıklandığını düşünüyor.
Ancak bu senaryoya göre ilk zamanlara ait galaksilerin küçük ve sönük görünmeleri gerekirken, JWST’den gelen veriler başka bir hikaye anlatıyor.
2021’de faaliyete geçen NASA teleskobu, evrenin çok uzak yerlerine bakabildiği için milyarlarca yıl önceye adeta bir pencere aralıyor.
Hakemli dergi The Astrophysical Journal’da 12 Kasım Salı günü yayımlanan makalede, JWST’nin evrenin bebeklik zamanlarında büyük, parlak ve oluşumunu tamamlamış galaksiler gözlemlediği aktarılıyor.
JWST’nin bulguları diğer bilim insanlarının da kafasını karıştırmaya devam ederken, yeni çalışmanın yazarları bunların karanlık madde teorisini boşa düşürdüğünü öne sürüyor.
Case Western Reserve Üniversitesi’nden Stacy McGaugh, çalışmayı duyuran basın açıklamasında, “Gökbilimciler çok pürüzsüz bir erken evrenden bugün gördüğümüz, aralarında çok fazla boş alan olan büyük galaksilere nasıl ulaştığımızı açıklamak için karanlık maddeyi icat etti” diyerek ekliyor:
“Ancak karanlık madde teorisinin öngördüğü şey bizim gördüğümüz şey değil.”
McGaugh ve ekip arkadaşları Lambda-CDM’ye karşılık Değiştirilmiş Newton Dinamiği (Modified Newtonian Dynamics / MOND) teorisini savunuyor.
İlk kez 1983’te fizikçi Mordehai Milgrom’un ortaya attığı bu teoriye göre kütleçekim çok zayıfladığında, Isaac Newton’ın öngördüğünden farklı şekilde davranıyor.
MOND’un destekçileri bunun bir örneğinin galaksilerin uç kısımları olduğunu söylüyor. Bu sayede karanlık maddeye gerek kalmadan galaksi veya galaksi kümelerinin uç kısımlarındaki tuhaf davranışlara bir açıklama sunuyorlar.
Yeni çalışmanın yazarları, evrenin ilk zamanlarına dair son gözlemlerin MOND’la daha iyi örtüştüğünü belirtiyor.
McGaugh, “Yakın evrende gördüğümüz her büyük galaksinin küçük parçalardan başlamış olduğu bekleniyordu” ifadelerini kullanıyor.
Gökbilimcinin bu sözlerinde haklılık payı olmasına karşın Lambda-CDM, evrenin genişleme hızı gibi hesaplamalarda başarı göstermeye devam ediyor.
Diğer yandan MOND teorisi, Albert Einstein’ın modern fiziğin temeli olan genel görelilik teorisiyle tam uyuşmadığı için pek kabul göremiyor. Gökbilimciler, bu teoriyi pek çok gözlemi açıklayabilen bir bütüncül çerçeveye oturtmakta zorlanıyor.
Bir modelle örtüşmeyen verilerin onu tamamen terk etmeyi gerektirmediğini ifade eden McGaugh “Yeni gerçeklere uyum sağlamak için bir teoriyi her zaman değiştirmeye çalışabiliriz” diyor.
McGaugh hem genel görelilik teorisi hem de MOND’la uyumlu bir model henüz bulunmasa da JWST verileri sayesinde bir şekilde haklı çıktıklarını hissettiğini söylüyor.
Gökbilimci “Sonuç olarak ‘Ben demiştim'” diyerek ekliyor:
“Bunu söylemenin kabalık olduğunu düşünerek yetiştirildim ama bilimsel yöntemin tüm amacı bu: Tahminlerde bulunmak ve sonra hangilerinin gerçekleştiğini kontrol etmek.”
Independent Türkçe, Debrief, Space.com, The Astrophysical Journal